Bu ayın DERGİ kapağı konuğunu 8 Mart Kadınlar Günü düşüncesiyle bir kadın seçtik. İki kez “Şövalyelik” hakkeden Karen Gerson Şarhon doğal seçimimiz oldu. Özellikle Ladino mirasımızı koruması açısından bu yılki 8 Mart “Kadınlar Günü”nü onun şahsında tüm kalbimle kutluyorum.
Sevgili Karen’in son çalışmalarından biri de, Türklüğünü Yahudi kimliğiyle paralel yaşayan, hayatını edebiyat üzerine kuran Mario Levi ile birlikte “bir Ladino roman” üzerine çalışmasıydı…
Geçtiğimiz ay çok genç yaşta yaşama veda eden sevgili Mario Levi’nin yıllardır takipçisiyim. Yazarlık serüveni Şalom’da başlamıştı. İstanbul’u edebiyatıyla anlatan nadir romancılardandır. Biraz hayat… Biraz hikâye… Çünkü Mario Levi için her hayat başka bir hikâyedir. “Her kitap başka bir hayal değil mi?”, “Benim vatanım Türkçedir…” demişti.
İstanbul renklerini Kadıköy merkezli yansıtan araştırmacı-yazar, benim açımdan çok saygın bir rol model oldu. 1990 Haldun Taner ödüllü Mario, göç, azınlıklar, farklılıklar temalarını işlerken masalla gerçeğin harmanı bir kelime ustasıydı.
Bundan sonraki satırlarımı ise, “yazmak cennetin kendisidir,” diyen Mario’nun Twitter’da değişik tarihlerdeki sözlerine/satırlarına bırakıyorum. Onu kendisinden tanımanız dileğiyle…
“Yazar kendisini odasına kapatıp yazan kişi değildir; çocuğun okul taksitini sorun edinen, girdiği sırayı ihlâl edenle kavgaya girişen ve gerektiğinde dayak yiyen kişidir.”
“Kendi kitabını konuşmak hem zor hem keyifli. Görünenlerin arkasındakileri anlatmak… Bu ihtimal de keyif verici.”
“Her roman bir başka sesini duyurma umududur.”
“Bilmemek kötü. Bilmeye ihtiyaç duymamak daha da kötü. Ama en kötüsü de bildiğini en doğru bilmek galiba.”
“Vicdanınıza sahiden sığınabiliyorsanız, küçük umutlar taşıyorsanız, dahası sağlıklıysanız iyi bir güne başladınız demektir. Kıymetini bilin.”
“Etrafımdaki kibirli insanları önemsemekten vazgeçtiğim gün, yaşananlara gülümsemenin ne kadar anlamlı olduğunu daha iyi anladım.”
“Herkese birilerinin, birilerini ötekileştirmediği, dışlayarak doğrusunu bulmaya çalışmadığı, kendini en haklı görmediği, farlılığıyla da kabul etmeyi bildiği bir yeni yıl diliyorum. Çok mu? Olsun! Ben dileyeyim de…”
“Zekice yorumlarınız ve tepkilerinizle bazı insanları gereğinden fazla önemsediğinizin farkında mısınız? İstedikleri bu. Önemsemeyin gitsin.”
“Bazen bu alemin tam bir çukur olduğunu düşünüyorum. Ne çok insan, sırf kendini biraz daha çok gösterebilmek için, eleştirmeyi seviyor. Ne çok insan doğruluğunu göstermek telaşında. Yazık…”
“Eserlerim hakkında kaleme alınmış yazılar nasılda gurur okşayıcıydı. Onca yıl boşa geçmemiş demek…”
“Laf lafı açar, söylenebilecekler paylaşıldı. Edebiyat dediğiniz biraz da muhabbet değil midir zaten?”
“Bir yerlere dokunabildiğimi görmek… Daha başka ne isteyebilirim ki…”
“Gidebileceğimiz yere kadar gideceğiz…” Yeni bir yolculuğa çıkmıştı. “Kaderde yine İstanbul’u İspanyolca (Ladino) anlatmak var.”
“Her gece başka bir yalnızlığa bakmak mı? Ya umutlar? O anlarda en çok neyi paylaşmak istemiştiniz?”
“İnadına edebiyat! Sözü olanlar için…”
“Yaşıyorum işte; ne kadar zamanım kaldığını bilmeden.”
Sevgili Mario, faniliğe vedandan sonra da eserlerinle ve kalplerimizde hep yaşıyorsun!
Ladino romanını okumak umuduyla…
SUZAN NANA TARABLUS