Tevrat’ın Yaradılış Kitabı’na göre Dünya 6 günde yaratılmıştır. O dönemlerden bugüne hayli yaşlanmış dünyamız hakkında 6 günden bahsederken 24 saatlik günler değil, sanırım daha uzun süreler ifade edilmekte… Son yıllarda ise Dünyanın apokaliptik görüntüleri TV’lerimizden hiç eksilmiyor. Her yerde ölümcül yangınlar, tayfunlar, seller… Gezegenimiz ısınıyor, okyanuslar taşıyor, doğa öfkesini fışkırtıyor adeta.
Geçtiğimiz ay Pakistan gezim esnasında tanık olduğum sel felaketi, nüfusunun başına gelenler, sefaletin ve yıkımın böylesi… İnsanlığın kaderini sorgulamama neden olmuştu.
Yine Yaratılış Kitabı’na göre Tanrı altıncı ve son gün kolektif bir anlamda adı “insanlık” olarak geçen Adem’i yarattı.
Öyleyse, başta kadın mücadelesi olmak üzere quo vadis insanlık? Kadın hakları aynı zamanda bir insan hakları mücadelesidir. Ancak ezilenler arasında cinsiyete dair olan eşitsizliğin ortadan kalkması ile kadın, siyasi / sosyal hayatımızın içinde eşit bir şekilde yer alabilecektir.
Cinsel farklılıktan kaynaklanan sömürü düzeni bugün dahi birçok alanda ve ülkede devam etmekte. Cinsel devrimin Batı toplumunda 68 isyanı ile başlaması tesadüfi değildir, çünkü Batı da kadın erkek eşitsizliği vardı ve bu durum hala birçok toplum içinde devam etmekte… Batıda cinsel devrim, Doğuda kafesten sokağa bakan kadın!
…Ve volkan patladı. Tek bir kıvılcımla: Erkek egemen gerici, şeriat rejiminde savunmasız bir kadının saç teli görünüyor olması bardağı taşıran son damla oldu! Mahsa Amini’nin sözüm ona ahlak polisi tarafından öldürülmesiyle korku duvarı aşıldı ve İran haftalar boyu isyan içinde. Ülkenin her yerine dağılan protestolarda kadınlar saçlarını bayrak yaptı. Kimisi saçlarını kesiyor, bayrak ediyor, kimisi meydanlarda başörtülerini yakıyor. Gelişmeleri gün be gün takip ediyorum. Pandemi öncesinde ziyaret ettiğim İran, tarihî eserleri ve kültürüyle çok zengin bir ülke. Söz konusu isyanlar olmasaydı gelecek ay, ikinci kez İran yolcusu olacaktım. Orada edindiğim arkadaşlar ve özellikle İranlılar için çok üzgünüm. Ama isyanlar içimde bir umut doğurdu.
Yazar arkadaşımız Nermin Ketenci’nin, 14. Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün sahibi, insan hakları aktivisti Afganlı Shaharzad Akbar ile gerçekleştirdiği söyleşinin bu sayıya rastlamasını çok anlamlı buluyorum. Afganlı kadınlar Taliban rejiminde hayatta kalmak için mücadele ediyorlar.
İran’da, Afganistan’da ve dünyanın neresinde olursa olsun, kadın veya erkek olsun, insan hakları mücadelesindeki bütün insanlarla dayanışma içinde diliyorum ki, bireyin sadece vicdanı ve ahlakı olan din ve inanç, gösteriş, çıkar ve rant nedeni olmasın. Diliyorum ki, öldürülmeden, işkence edilmeden, saçlar kesilmek ve bayrak edilmek zorunda kalmadan uyanacağımız günler yakın olsun!
Ata’mızı andığımız 10 Kasım’da, 1930’larda, Türkiye’de kadınların siyasi haklarını kazandıklarını şükranla yad ederken…