Arılar, karıncalar, kaplumbağalar, kelebekler, uğur böcekleri, kuşlar, örümcekler, cırcır böcekleri, sincaplar, tavşanlar, kediler, köpekler, kuzular, inekler, keçiler, eşekler, geyikler, tilkiler, dağ aslanları, vaşaklar. … Ve daha niceleri.
Çığlıkları kulaklarımda!
Ulaşsaydı onlara seller misali gözyaşları, yararı olur muydu her damlasının?
Keşke canların kurtuluşuna faydası olsaydı onca günün ağıtının…
İnsan ve ağaç: Nasıl da derin bağlar taşırız ağacın güven vericiliğiyle… Nesiller arasında konumumuzu belirtirken bulunduğumuz yeri aile ağacıyla temsil ederiz… Üzerinde yaşayan canlarla ağaçlar da gitti.
Dünyanın sonu mu bu? İnsanlığın derin bağlarına, kardeşliğine inancımı yitirmemeğe çalışırken NEDEN diye haykırırcasına sorguluyorum… İnançlı biri, bu inancını zedelememek adına sorgulamazken, sorgulayan biri ise kafasını meşgul eden sorulardan sıyrılıp, tam anlamıyla inançlı biri olamıyor. Lakin umutsuzluk ve kaygı konularında önemli fikirleri olan, varoluşçuluğun öncülerinden Danimarkalı teolog-filozof Søren A. Kierkegaard (1813-1855), inanmak ve sorgulamak gibi iki çelişkili eylemi birlikte sürdürüyor. O, yaşam ile dini sert bir şekilde sorgulayan ve buna rağmen dindar kalan biri.
Tiyatroların birinin kulisinde bir gün yangın çıkmış. Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş. Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış. Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış. Kierkegaard “Meseller” kitabında dünyanın sonunu tiyatro kulisindeki o yangına benzetiyor:
“Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek.” Savaşlar, açlıklar, salgınlar, ölümler, katledilen hayvanlar…
Yanan dünya, kan kusan doğa.
…Ve adeta olup biteni anlamlandırmaya çalışarak seyreden biz insanlar…
Yüz binlerce futbol sahası büyüklüğünde yeşil alan maalesef yandı.
Bir felaketti yaşanan. İlham kaynağı olacak insanlık mücadeleleri verildi. Yangının ilk gününden itibaren yardıma koştu dostlar, kardeş ülkeler… Azerbaycan, İspanya, Hırvatistan, İran, Rusya, İsrail, Ukrayna… Şükranlarımız her birine!
Sorgulamalarıma bir yanıt, inancıma bir katkı, uçaklarını yollayan İspanya Hava Kuvvetleri’nin sosyal medya resmî hesabından yaptığı bir paylaşımla geldi. Rönesans Dönemi’nin büyük isimlerinden William Shakespeare’in sözlerinden bir seçkiydi:
“Biz bu dünyaya kardeş olarak geldik: Gel el ele verip gidelim, önlü veya arkalı değil.”
***
DERGİ’mizin bu sayısı 1 Eylül tarihli…
1 Eylül Dünya Barış günü, Almanya’nın 1939 yılında Avrupa Kıtasını bir yangın gibi kasıp kavuran, 20. yüzyılın en kanlı savaşında milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Nazi ordularının Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlattığı tarihi unutmamak ve barışın önemini hatırlamak için ilan edildi.
Önümüzdeki günlerde, 6-7 Eylül günleri Yahudi Takvimi’nin 5782’nci yılının ilk günleri Tişri ayının 1 ve 2’sinde Roş Aşana’yı, yeni bir yılı karşılıyoruz. Bu yeni başlangıcı gelecek günlerin barındırdığı bütün iyilik, bolluk-bereket, kardeşlik, dayanışma ve BARIŞ dileklerimizin dünyaya ulaşmasını diliyorum. İlham verecek, her birimizin yanan ağaçlar gibi küllerinden doğacağı hikâyeleri yazma zamanı başlıyor.